Burdur’un sipsi şeker geleneği, Mustafa Damar ile başlayıp oğlu İbrahim Nanecioğlu’nun emeğiyle günümüze ulaşıyor. Adını, geçmişte sipsi çalarak satılmasından alan bu özel şeker, nane ve kekik gibi doğal aromalarıyla hem tatlı bir lezzet sunuyor hem de hastalıklara karşı koruyucu bir etki sağlıyor.
Burdur’un yöresel lezzetlerinden sipsi şeker, doğal malzemelerle yapılan bir çubuk şeker olarak biliniyor. Ana malzemeleri toz şeker, nane, kekik ve sudan oluşan tatlı, tamamen katkısız bir şekilde üretiliyor. Şekerin adı, Mustafa Damar’ın satış yaparken çaldığı geleneksel müzik aleti “sipsi”den geliyor. Şeker yapımında meyve aromaları da kullanılıyor. Nanecioğlu ailesi, muz, limon gibi tatları gıdaya uygun doğal aromalardan elde ettiklerini belirtiyor.
“Bu iş bana göre” diyerek başladı
Sipsi şekerin hikâyesi, 1950’lerin sonunda Mustafa Damar’ın Antalya’da gittiği bir işletmede şeker yapmayı öğrenmesiyle başlıyor. Burdur’un Bucak ilçesinde çobanlık yapan Damar bu işi görüp, “Bu iş bana göre” diyerek şekerciliğe adım atıyor. Ancak o dönem imkanlar sınırlı olduğundan parası olmayan Damar, toz şekeri veresiye alarak denemelerine başlıyor. İlk başlarda zorlansa da azmiyle başarılı oluyor.
Manilerle tatlanan bir gelenek
Mustafa Damar yaptığı şekerleri satarken sipsi çalıp maniler söyleyerek dikkat çekiyor. Halk arasında “Naneci” olarak tanınan Damar, kısa sürede hem kendini hem de yaptığı şekerleri tanıtmayı başarıyor. Oğlu İbrahim Nanecioğlu (61), babasının o günlerini şu sözlerle anlatıyor:
“Babam şekeri sadece tatlı bir ürün olarak görmezdi. İnsanları mutlu etmek için uğraşırdı. Manilerle, sipsiyle, şekerleriyle çevresindekilere hem neşe hem de tat katardı. Parası olmayan çocuklara mutlaka küçük bir parça şeker verir, onların yüzünü güldürürdü.”
“Ambalajsız şeker satmazdı”
Mustafa Damar’ın en dikkat ettiği konulardan biri hijyen ve sunumdu. Şekerlerini camekan kutular içinde taşıyan Damar, asla ambalajsız ürün satmazdı. “O dönemde bile şekerlerin ambalajlı olması babamın prensibiydi” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu özelliğin günümüzde bile örnek alındığını belirtiyor.
Babadan oğula şekercilik
1963 doğumlu İbrahim Nanecioğlu, babasının işlerini devraldığında henüz çocuktu. Babasının nakliyecilikle meşgul olduğu bir dönemde, şeker yapmayı kendi başına öğrenmek zorunda kalan İbrahim Nanecioğlu o anları, “O zamanlar ilkokuldaydım. Babam uzun bir yolculuktaydı ve evdeki şekerler bitmişti. Kendi şekerimi yapmaya karar verdim. Denemelerim başarılı oldu. Babam eve döndüğünde şekeri benim yaptığıma inanamadı. O gün bu gündür şeker yapmayı hiç bırakmadım” dedi.
Soyadını mesleğiyle bütünleştirdi
Damar ailesi, şekercilikle özdeşleşen “Naneci” lakabını resmileştirerek soyadını değiştirdi. İbrahim Nanecioğlu bu değişiklik sürecini, “Mahkemede şahit istendiğinde, hakime hanıma dışarıdan rastgele birini çağırmasını söyledim. Çağrılan kişi bizi zaten ‘Naneci’ olarak tanıdığını söyledi. Böylece soyadımız mesleğimizle özdeşleşti” şeklinde anlattı.
Pandemide şekerin şifası
Pandemi sürecinde, nane ve kekik içeren sipsi şekerin sağlık açısından faydalı olabileceği düşünülerek talep arttı. İbrahim Nanecioğlu, bu dönemde şekerlerinin büyük ilgi gördüğünü belirterek, “Pandemi sırasında bu şekerleri birçok kişiye dağıttık. Doğallığı sayesinde insanlar bu dönemi daha rahat geçirdi. Çocukluk hatıralarını hatırlayanlar, şekeri bulup tekrar tatmak için bize ulaştılar. Bu da bizim için büyük bir mutluluktu” dedi.
Son nesil şekerciler
Nanecioğlu ailesi, şeker yapımını bir ticaret değil, bir gelenek olarak görüyor. Sanayi tipi üretim yapmayan aile, şekerlerini yalnızca kendi imalathanelerinde, aile bireylerinin emeğiyle üretiyor. “Biz çubuk şekerin son temsilcileriyiz” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı geleneği çocuklarına da öğretmeyi amaçladığını belirtiyor.
Her yıl Burdur’daki okullarda sipsi şeker dağıtan aile, bu tatlıyı geleceğe taşımak için büyük çaba harcıyor. “Hedefimiz sadece ticari bir kazanç değil, bu tatlı mirası yaşatmak” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu şekerleri ülkemizde üreten son nesil olduklarını ekliyor.
“Çocukluğunuza bir yolculuk”
Sipsi şeker, sadece bir tatlı değil; aynı zamanda çocukluk hatıralarını canlandıran bir yolculuk. Nanecioğlu ailesi, bu özel lezzeti geçmişten geleceğe taşıyarak, unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği yeniden yaşatıyor. “Biz bu şekerleri yaparken insanların yüzündeki mutluluğu görmek bizim için en büyük kazanç” diyen İbrahim Nanecioğlu, bu tatlı mirası ömrü yettiğince sürdüreceklerini belirtiyor.